15 Ocak 2012 Pazar

gözlerini kapattı ve


uyku ile uyanıklık arasında gidip gelen zihnimi bir bardak suyla ayılttım. suçluluk ve zafer hezeyanına düşen beynimi yeniden körüklemenin başka bir yolu yok. belki vardır da yok şu anda. yok gibi. bu haldeyken, hiçbir şey yok gibi geliyor.

dış dünyayı duyumsamak bir adım daha güçleşiyor. zil zurna hayallere gebe oluyor yaşlılık unutkanlığını alışkanlık edinen gözlerim. tanışlarım teker teker yol alırken, sen ben buradayım diyorsun. sanki başka bir çaresi var ya, neyse. insanlar düşün evrenimin dar boğazlı sokaklarında çarpıp giderken hep aynı şeyi düşünüyorum: bir adım ötesi var mı bu hayânın. yok. o bile yok.

yutkunuyorum nefesini. saniyenin onda birinde akıl dizgesinde bıçak gibi kesiliyor hislerim. balon gibi sönen imge bir oraya bir buraya çarpıyor karanlığında gececi kabuslarımın. geçecek. bunu da atlatınca zemheri çemberi kırılacak. ekinler uç veriyor kuytuda. zehirli tohumlar saçıyorlar geceye. şimdi dumanaltı sözcükler. yuvarlanırken kırılıyorlar bir de içkin duvarda. paramparça.

ağlıyorum. yüreğimden süzülen kırk çatal yere çarpıp bombeleniyor. kilim desenli düşler çatıyorum rutubetinde yerin. yer alabildiğine göz. göz alabildiğine yer sözcükleri. desenleri arşınlayan sevda sözleri.

tek odalı öpüşlere niyetleniyorum. hemencecik geçiyor. geldiği gibi gitmesini biliyor. bilemedin üç salise. körü badem gözlü umutlara itelemek gibi hissettiriyor bu. birini buralayıp berikini ötelemeye benziyor.

kucağımda yüzsüzleşiyor anılar. algılarım güneşi aşıyor ahesteliğinde körlüğün. körler yavaştır. göz yuvarları dar, irisleri küçüktür çünkü. aya tutuklu bakışlar altında ezilir ruhlarının filizlenişi.

sorarım sana: dilinin son tren garından kalkan o son trende bana da yer var mı? beni de götür kuşuçuşu ufuklara. imgelerim yabancılaşıyor toprağa çivilendikçe. bir ceset torbasına hapsolmuş hayal kırgınlıklarım vardır benim, el yazması sevişgen deneyimlerim kadar.

seni köhne diyarlara kaçıran martıları kıskanıyorum ben. ekmek atmıyorum denize daha uzağa sığınırlar diye. seni marifetlice sevmek istiyorum. yüzünü gelene geçene asarsın diye ummaktan başka ne çare. sana hasıraltı hislerle dokunmak, gücülümü muayyen yerlerine denk getirmeye benziyor. görgüsüz niyetler savuruyorum ya olur olmadık zamanlarda. işte öyle bir şey.

zamanı yitirmek yerine seni saniye saniye bulup atış duvarına iliştirmek fikri peydah oluyor. sonra da göz okuna hedef kılmak var.

peki ya sonra?