Karıncayiyen hüznünü içime
çekerek yürürken hissettiğim dağınıklık hissini nasıl yeneceğim? Kent neye
yarar harabelerle sevişirken? Durağan otobüs duraklarında geçen ömürleri nasıl
geriye akıtmalı? Kim bilecek başa dönen ömürleri delen korku boşunalığını?
Tümce deliliğimi hançerleyen
birisi girdiğinde hayatıma, bedenimde açılan delikleri ucuza kiralarım saat
satan bir yabancıya. Muz cumhuriyetine döner bezgin tenim. Dengini bulana kadar
su yorgunluğu kaplı bir susuzluk sıkıntısı egemen olur aklımın uzak köşelerine.
Sahi, zihnimin hangi köşesi bahar serinliği?
Kuğu dilini kaptırınca çarklı
dişliye, lâl olur, akıtırmış içine ezgisiz kaygısını. Bir kuğu gibi irislerimde
duyduğum çığırtkanlığı nasıl çoğaltacağım suyun derininde?
Toprağın her karışını bilek bilek
tırmalayan ellerimle ne kadar saflaşabilirim batıkların karanlığında? Denizin
dibindeki balçığa saplanıp duran bir kaya balığıyım. İğneleri kırılmış.
Nefesiyle boğulur savunmasız solungaçlarından. Yüzmek maharet ister tuzlu
gözyaşımda.
Kızgınım doğuştan babama. Beni
fırlattı bir dipsiz kuyuya.
Porselen kırıklarını
kayganlaştırıyorum ayak derimle. Parmak aramda cam yarası. Genzimde insan olma
farkındalığı. Kimin nefes borusu kanamaz ayrılığın eşiğinde beklerken?
Ölmeyi beş dakika daha
erteliyorum şimdi her sabah çalar saati duraklatıp bir sonraya.
Dikenli yorganlar altında vardığım
rüyalar kâbus değil de ne? Gökyüzünde hangi bahtsız bulut bir başına gezinir ki?
Sonunun ufukta prangalar olduğunu bile bile.
Yergiyle açıp kapattığım ağzıma
kızılkara bal çalıp dünyayı daha tatlı algıladığım olur bazen. Bazı kerelerde
günışığıyla çiftleşen kirpiklerimi bir yabancının tenine saplayıp arsızlığı
arşınlarım. Nefesim değdikçe kıpırdanır uzak bedenlerin irinli dehlizleri.
Et yığınlarına sokup çıkardığım
parmak uçlarımla yumuşak kulak mememe dokunuyorum. Toplum hazır mı duymaya
çıplak gerçekliği? Bakire prenseslerle düzüşen kralların saltanatını alaşağı edecek
cesareti hangi terli yürek bahşedecek bana?
İsimlere gereğinden fazla anlam
yüklemek niye?
Bedenimdeki çürükleri pul pul
dağıtıyorum sokak dilencilerine caddeye kurşun atarken adımlarımla.
Kabuğumu kırdığında artakalan
dağlanmış deri neyse, odanın yüzünde bıraktığın keder de o. İkisi de seni
hatırladıkça kanıyor içime.
Dönsün, dönsün, dönsün
atlıkarınca yine. Kaynayan kaplıca suları pek kafa dengi.
Revenge feeds revenge, Anders Tomlinson