15 Kasım 2012 Perşembe

Bir dakikalık kaygı duruşu

Sabah yine sana açtım gözümü. Karanlığı alışkanlık edinmiş küçük ve rutubetli odamın bir duvarını boydan boya kaplayan yatağımdan kalkmayı hiç istemeden uyandım bu sabah. Ayağımı yatağın dışına uzatmaya dahi üşeniyordum. Bunaltıcı gecelerini sevmediğim o günlerin sabahında beni sarıp sarmalayan ağır bir yorgunluk vardı bedenimin her yanında. O ter içinde uyandığım sabahlar geldi hemencik aklıma. Yazdan önceki o lanet sabahlar. 18 haziran gününden iki hafta önceye kadar hayatımı boka çevirmeye yetmiş olan sabahlar. Kayıp gitme duygusunun hakim olduğu, keskin bir paranoyaya yenik düştüğüm o tedirgin sabahlar vardı zihnimin bana yakın kıyısında. 

Komodinin üzerindeki bardakta bekleyen üç günlük sudan bir yudum aldım. Üç günlük dünya neyse, üç günlük su da o benim gözümde. Kafamın içindeki yılgınlığın parkeye akması birkaç dakikayı aldı. Üç günlük sudan ne beklersin? Uyuşuk beynimin serinleyerek ana geri döndüğünü hissedebiliyordum yavaş yavaş. ''Yavaş ol'' diyordu bir ses. İç ses değildi bu. Kulaklarımla duyuyordum söylenenleri. ''Onu hatırla ve gülümse şimdi. Bak, nasıl da seviyor seni'' diye bir cümle çıktı öncekinden sonra. Ağzımdan çıkanı kulağım da duyuyordu. Duyması daha iyiydi sanki. Anlama, alımlama süresini kısaltıyordu sözcüklerin ağzımdan çıkarken gece boyu kuruyan dudağıma değerek odanın darlığına karışması. ''Neden haksızlık ediyorsun ona?'' diye çıkıştı bu sefer içerideki. İçerideki kim, dışarıdaki kim diye sorma fırsatını bile bulamadan bir kez daha yankılandı sözcükler odanın nemden ıslak duvarlarında: Günaydın! Seslerin içimde bir yerlere değip titreşmesinin ardından oluşan, evrimini tamamlayan güve misali kozasından çıkan ve dışarıya akan aksak bir yolu izleyen her harfin kaba sıvanın altındaki yıllanmış tuğlalara çarptığını duyabiliyordum. 

''Seni kırdıysam özür dilerim'' diye mırıldandım kendi kendime. Kendimi -evet, bu doğru- demekten alıkoyamadım. Ayağımı yere bastığım andan itibaren soğuk zemin vücuduma karıncalarıyla saldırmaya başlıyordu aniden. Acımasızca. Hiç yılmadan yaptı bunu o kurşuni soğukluk. ''O soğukluğu hak ettin sen'' dediğini duyar gibiydim bana surat asan odanın. ''Kırdıysam özür dilerim diyeceksin'' emretti bana. Diyemedim. Ben de af dilendim. 

Girevska, Apologize