21 Kasım 2012 Çarşamba

Şimdi biz seninle...

Karşı kıtayı boydan boya arşınlayan bulutlara bakakalıyorum öylece. 

Sözcükleri seçerken ne kadar dikkat ettiğime şaşar oldum. Geçtiğim bunca karanlık koridordan, yorgun yürüdüğüm uzun dönemeçlerden sonra, sözcükleri bir araya getirip cümleler kurarken, zihnimin içinde sabaha değin oynaşan harfleri nasıl bu kadar özenle yan yana koyup güzelce seslediğimi, sesler olduğumu hayretle izliyorum. Aylarca, hatta bir seneden biraz daha fazlaca bir süre için hayallerimi ertelemeye mahkum olan, her gün yeniden yaşamak ıstırabına katlanan, sevmelere niyetlenip yalan sevişmelere varan ben şimdi bütün evren içimde kıpırdanıyormuşçasına adım atıyorum bu dingin boşluğa. Zihnimde bu denli hızlı yer etmene hayret ediyorum. Olanca küfürle susturduğum masum serçelere odamın camını açıyorum şimdi. Bir sonraki gün hangi sürpriziyle ortaya çıkacak diye merak ediyorum doğayı. Ağır rutubet kokan kent sokaklarında çam okulu ormanların ferah kokusunu duyduğuma yemin edebilirim. Hiçbir şeyin keyfimi bozmasına izin vermeden, sonuna değin duyuyorum sevmeyi rengin binbir tonuna göz kırpan göğü izlerken. Geçtiğim caddelerin kaldırımlarında sevginin izini sürüyorum. Sonunda odama götürüyor beni o yol. 

Düşünüyorum da, gökkuşağı nasıl da odamdan yansır oldu sayende.

Şimdi biz seninle..

Gel, çiy tanem, uzanalım serin çimlere.

Summer Evening, Edward Hopper