25 Kasım 2012 Pazar

Rüyayla hayal arasında

Gözlerini açtığında biraz evvel neler yaşadığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama tanımadığı, daha önce gelmediği bir yerde olduğunun farkındaydı. Çevresinde duyduğu seslerin keskin bir pırıltıyla uzayıp kısaldığını sanıyordu. En azından öyle hissediyordu uyandığından beri. Tori Amos'un şarkılarında çıkardığı tınılara benzer sesler uçuşuyordu havada. Ne hafif ne de ağırdılar. Sesler üzerindeki yoğun baskıyı yumuşatıyor, sesler ruhunun derinliklerinden gelen keskinliği köreltiyor, sesler kaygıları buza çevirip paramparça ediyor, kaybediyordu, sesler... Sanki uyandığı ilk andaki gibi değildi geldiği yer şimdi. Şeyler daha güzel görünüyordu. Kafasını kaldırdığında yıldızlarla kaplı bir tavan gördü yukarda. Yere düşen yağmur taneleri gibi doluşmuştu yıldızlar tavan arasına. Kaldırımlara düşen yağmurlar kadar temiz ve açıktı gök. Sonra bunun rüya olduğunun ayırdına vardı ve kafasını terden sırılsıklam olmuş yastığa koyup kaldığı yerden devam etti hayallerine. Rüyalarını hayalliyordu. Belki de hayallerini rüyalamıştı. Buna uyanınca karar verecekti. Hatırlarsa şayet. 

Marc Chagall, Dream