10 Kasım 2011 Perşembe

değer yargıları, insanlık, çocukluk ve hayata dair


evet, yorgunum. hayata suç atmayacağım bu sefer. bende de kabahat var. içimdeki mani her geçen gün doruk noktasına yaklaşıyor. peşinden depresyonu da sürüklüyor. hüngürtü şakırtı gırla gidiyor. ağlamıyorum. ağlasam daha iyi. en azından dışarı akar gözyaşlarım. içeri ak, ak, ak. nereye kadar? bu da yoruyor beni. aynada başka biri var sabahları. yüzümü yıkamadan önce de yıkadıktan sonra da aynı yüz. bön bön bakıp duruyor aynaya. o bile yılmış aynada aynı yüzü görmekten. dışarıda neşe veren ben evde kara yaslar bağlayıp oturuyor. istediğin kadar espri yap kendine gelemiyor. gözleri hep dışarıda. daha bugün iki kere dışarı çıktım. biri ekmek almak için. öbürkünü hatırlamıyorum. şimdi bile hatırlayamadığım şeyler için suçluluk duyuyorum. şunun ayırdımını yapamıyorum. ya koyver gitsin. ya da hatırla, aklında tut. ama olmuyor işte. ne yapsan da olmuyor. bir kere çok soru soruyorum, insanlar o yüzden de sevmiyor beni. olabilir'i yok önceki cümlenin. çok soru soranı kim sevmiş bu zamana kadar? kafa şişirmekten başka ne işe yaramış? hem şiir dostum da bunu söyledi. bu pür neşe onu da rahatsız etmiş. canım dostum benim. demek ki yanlışlık bende. kendimi atsan atılmaz, satsan satılmaz. öyle boş boş gözle dur şimdi.

bir de şey var. bu şeyli cümleler hep bir esrarengiz değil midir? öyle yazıda cafcaflı kelimeler, bir ayşegül çelik, bir tezer özlü olamayacağım. kelimeleri ikincil anlamları dışında kullanamayacak kadar az vaktim var. içimdekileri buraya dökmekten başka çarem de yok. kimle konuşayım allasen? anamla mı, babamla mı, yoksa ergenlik bunalımının en çetin yıllarında olan, her şeye ağlayıp zırlayan, şizofrenik çıkışlar yapan, kız meslek lisesinde yaşadığı hezeyanı denizcilik lisesinin 96-97 doğumlu yeniyetmeleriyle aynı otobüse binerek gidermeye çalışan, haliyle yolu bir saat kadar uzatan kızkardeşimle mi konuşayım? onun derdi kendine yeter. daha kim var, bilmiyorum. mahalledekileri boşverin. çocukluk arkadaşlarımla bu kadar yabancılaşabilir miydik, olasılık dahilinde bile değildi. birlikte kilometrelerce yol yürüyüp dut ağacına tırmanma ve ağaçta dut yeme fantazisiyle yanıp tutuştuğum, şimdi ise yüksek-topuklarından aşağısını göremeyen insanlarla mı konuşayım? herkes kendi derdine düşmüş. kuzenlerimle ne konuşayım? yabancılaşma, metamorfik kayaçları bile esir etmişken - kabul ederim çok edebi oldu bu! - kiminle ne paylaşayım?

sen de sıkılma benden birader. biri rahatlarken öbürü sıkıntıya boğuluyorsa sağlıklı bir ilişki olamazmış. böyle demişti bir arkadaşım yüzüme. doğanın gereğidir bu. kim sağlıklı ilişki kurabilmiş şu evrende?

çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. yiten bu işte! nilgün marmara.