17 Kasım 2011 Perşembe

duyulan geçmiş zaman


avucumda çakıl taşları. gözlerim yerli yersiz dalıp gitmelerde. bu benimki dalıp gitme değil. yine gözlerim dedim. yine o gözler. gözlerdeki yassı sevinçler yitip gidiyor. yerini yaslı zincirlere bırakıyor. duygularım pas tutuyor, paslanıyor. bu da bir deneyim. deneyimlerin başımın üstünde yeri var.

eciş bücüş tümceler akıyor dudaklarından. nefesinin bıraktığı buğu durgunlaşıp yitiyor kış camında. kollarımda can veriyor metaforların sevişmeye. her bir tını daha da yüreklendiriyor en uzak uzuvlarımı. yüreğim ayaklanıyor kızgın teninin bıraktığı izde. odanın köşesinde toz havaya kalkıyor, vücut buluyor serde. teninde, kesif bir koku. alabildiğine acemi. yerden göğe.

sedir. altı üstü çarşafı boğuyor, sedir. söylenenlerin ardı yok. fısıltı aldı duvarları. rehavet yürüdü gitti kaygan parkede. gözler, yelkovan. dakikalara umut dağıtıyor. saatler önünde sıraya diziliyor. kim yapacak kıvrımların ayırdımını? besbelli, perdeler kıvranıyor ışıksız dillerde.

gece, zifir. kimin canını almış ki bu zehir? kime kıymış bu meydan okumalar? keskin kucaklar kimde rivayet olunur sevmeye?

ya da bekle.

kara kuşak göğe yükselsin.
sonra al onu, savur görgüsüz niyetlere.