12 Kasım 2011 Cumartesi

o bildik hikaye*


gökyüzü kızarıyor akşam vakitleri. kızıllanıyor. ay umursamıyor gök'ün yüzündeki bu kızarıklığı, bu engin kızgınlığı, geceye dalgın bakışları. kendi arşınlıyor gecenin karanlığını. sabaha kadar inleye soluya dolanıyor semai boşlukta. güneş'ten kalan boşluğu doldurmaya yetmiyor aciz bedeni. ne de olsa güneşin ışığını yansıtıyor ondan arta kalan zamanlarda. kendi olamıyor. kendi olmayı beceremiyor. kendi olmaya yetmiyor zaman. zorluyor hacimsiz yükünü. zorlandıkça arsız büyüyor. sonsuzlanıyor yüreği.

karşısına çıkan düz yörüngelerde koşullanıyor sonsuzlanmaya. güneş kadar ululanmak istiyor. yarattığı algılar, ayrımcılığa bir yudum katkı sağlamaktan öteye gitmiyor. ayrımcı lokmalar, yüreğine çörekleniyor. yüzlere korku tohumları serpiliyor. gözlerden umut yaşları akıyor. göz yaşı değil de umut düşüyor toprağa. toprak cilleniyor, filizleniyor, kah elma oluyor, kah ekmek ayvası. kanlanıyor kimi zaman. can veriyor her damla güz-bahar. camlar buğulanıyor.

hikaye odur ki, güneş ve ay, leyla ve kays olarak birbirini sevdi. sonra yoklukta benliğini yitirdiler. kayıp bir güneş, kızıl bir ay misali. leyla kül oldu, kays mecnun'a vardı.