14 Nisan 2012 Cumartesi

bahar, merhaba


yağmur yağıyordu dışarıda. yazın o güneşli havalarından ziyade yağmurda huzur bulurdu çoğu zaman. ilkbahar aylarında insanlar dışarı çıkıp lale bahçesi lale bahçesi gezerken o hep bahar yağmurlarını beklerdi.

kara bulutlar gökyüzünde geçit törenini andırır misal ilerlerken odasının ufak penceresine tünerdi. kuşlar kadar hür olmak isterdi çoğu zaman. belki de ömrüne tek günlük bir aşk sığdıran, geleceğin belirsiz dolambaçlarında olanca doğallıkla kanat çırpan bir kelebek olmak isterdi. isterdi de bunu bile becerememekten korkardı. güneşe çıkardığında gökkuşağına bürünen bir bedeni vardı. ne görürse onu yansıtırdı dışarı. bilir misiniz, gökkuşağının dibi karadır, karanlıktır. herkes onun o şaaşalı renklerinden bahsederken karanlık bir kuyuya gömer gün ışığını. o da öyle yaptı son yağmurlu sabahta. kalbine saplanan okları bir bir göğe uzattı kana susamış elleriyle.

bileklerini kesti, sıcak suyla doldurduğu küvete boylu boyunca uzandı, uyudu sansınlar diye köpükle doldurdu içini küvetin. kırmızıyı gizleyecekti beyaz. sırra kadem basacak, acuna adaklar adayacaktı. ölüm kinini saracaktı biraz. yakınlarından sakındığı hayası eriyecekti öte dünya hevesi içinde. gecenin karanlığını günün umuduna çatıyordu şevkle.

ertesi sabah...

ufuğa uyandı şafakta. kini devrilmiş, yerini bedenindeki bembeyaz papatyalara bırakmıştı. sonsuz huzura dalmıştı.

gözleri duvardaki saatte mıhlıydı.

fotoğraf: diane loft.